Uzmanlar pulmoner hipertansiyon olarak adlandırılan hastalığın temelinde kalp tarafından akciğere temizlenmek üzere gönderilen kanın yer aldığı damarların bozulması nedeniyle oluşan basınç yüksekliğinin bulunduğunu ifade ediyor. Bu durumun süreklilik kazanmasıyla birlikte hem kalp sisteminin hem de akciğerlerin etkilendiğini işaret eden uzmanlar, tedavinin mümkün olmadığı bazı hastalarda akciğer ve kalp naklinin şart olduğunu vurguluyor.
Uzmanlar pulmoner hipertansiyon hastalığının bulguları arasında çarpıntı, çabuk yorulma ve nefes darlığı gibi ayırt edici olmayan şikayetlerin bulunmasının tanı ve tedaviyi geciktirdiğini hatırlatıyor.
Pulmoner hipertansiyon hastalığının görülme oranı yaşanan ülke ve hatta bölgeye göre değişiklik gösterse de yüzde 15’lik bir ölüm hızına sahip olduğu saptanmış durumda.
Geçtiğimiz son 15 yıllık dönemde pulmoner hipertansiyon hastalığıyla ilgili olarak özel ilaçların üretilmesi, hastalıkla ilgili önemli adımların atılmasını sağladı. Yapılan çalışmalar ve geliştirilen ilaçlar sayesinde hastaneye yatış, hastalığın ilerlemesi, tedavi ve ölüm oranlarının düşüşleri yüz güldürüyor.
Ancak uzmanlar bu hastalıkla mücadelenin diğer pek çok hastalıkta olduğu gibi erken teşhisten geçtiğini vurguluyor. Pulmoner hipertansiyonun bulaşıcı olmadığını ancak kalıtsal olduğunu hatırlatan uzmanlar, bu nedenle ailesinde bu hastalık bulunan kişilerin tedbirli olması gerektiğinin altını çiziyor. Ayrıca uzmanlar hem hasta hem de hasta yakınlarının bilinçlenmesi ve eğitilmesinin hastalıkla başa çıkmakta önemli bir adım olduğunun da unutulmaması gerektiğini dile getiriyor.
Ece İNAN
07 Mayıs 2017 Pazar 20:23
107 Okunma